Değersizlik bir duygu değil bir inançtır.
Bilinçaltına en derinlere yerleşmiş köklü bir inançtır.
“Bu ayrıntının ne önemi var” diyebilirsiniz. Ha duygu, ha inanç.
Çok önemi var.
Duygular geçicidir. Üretilirler ve kullanılırlar. Ancak kullanılmayan ve ifade edilmeyen duygular birikir ve zamanla soruna yol açarlar. Ama birikmiş duyguları bile boşaltma ve bedenden akıtma olanağı vardır.
Duygular bedende bir eylem karşılığı olarak üretilirler. Genellikle de riskli olarak algılanan olaylar karşısında üretilirler. Bilinçaltının bir olayı riskli kabul edebilmesi için bu olayın bilinçaltında yerleşmiş bir inancı tehdit etmesi gerekir. Yani değersizlik bir duygu olsa, bu duygunun üretilmesi için bir inancı tehdit edecek bir durumla karşılaşılmış olması gerekir. Hâlbuki esas olan tehdit altında olan durumun değersizlik inancı olması ve bu tehdidin farklı duygular üretmesidir.
İnanç bilinçaltına artık kesin doğru olarak kabul edilen bir düşüncenin yerleşmesidir. Bilinçaltı yerleşmiş inancı sorgulamaz, sorgulayamaz. Peşinen doğru kabul eder ve bu inancı koruyacak şekilde program işletir.
Mevcut bir inancı zorlayan her türlü durumda duygu üretir.
Çocuk doğduğu andan itibaren karşılaştığı değişik deneyimlerin toplamı bilinçaltında değersizlik inancının yerleşmesine neden olur. Bu inanç yeni bir inanç üretir. Bu ikincil inanç “değersiz olduğumun anlaşılmaması gerekir” inancıdır. Çünkü anlaşılırsa risk vardır. Daha güçlü olanlar tarafından yok edilme riski vardır.
Bilinçaltı bu nedenle savunma mekanizmaları üretir. İnancın sınırlarının zorlandığı her durumda da duygu üretir.
Değersiz olduğunun fark edildiği şeklindeki her algı korku ve öfke üretir. Örneğin en sık karşılaşılan durum eleştirilmek ya da eleştirildiğini zannetmektir. Bilinçaltı için eleştiri değersizliğin fark edilmesi ile eşdeğerdir. Bu nedenle eleştiriden kaçar ya da tepki gösterir.
O halde değersizlik bir inançtır ve bununla mücadele edilmezse kolay kolay yerinden söküp atılamaz.
Çoğu insan ( ve de meslekten kişiler) yanlış olarak değersizliği bir duygu olarak nitelemektedir. Bu nedenle de halkın dilinde yanlış olarak “değersiz hissediyorum” gibi bir söz yerleşmiştir.
Bu büyük bir yanılsamadır. Eğer değersiz hissedersen karşılığı değerli hissetmektir.
O zamanda birileri sana değer verirse değersizliğin değerliliğe döner gibi bir hipnotik durum oluşur. Kişi buna inanır. Ve insanlardan değer verici davranışlar talep etmeye ve bunu alacağına inandığı davranışlar içine girmeye başlar.
Bazı insanlardan takdir alınca kendini “değerli hisseder”. Bu bir hipnozdur. Aslında içerdeki değersizlik inancında değişen bir şey yoktur. Öyle olsa bunun bir doyumu olması gerekir. Yani belli bir miktar “değer” satın alındığında artık kişi sürekli değerli hissetmesi gerekir. Hâlbuki ne kadar çok “değer” satın alınsa da yine de değer verilme arayışında değişen bir şey olmaz. Çünkü içerdeki inanç değişmez.
Peki, neden “değer verildiği” hipnozuna kapıldığında kişi kendini iyi hisseder? Bir savunma mekanizması işe yaramıştır da ondan. Zaten bilinçaltının derdi de budur. Takdir aramak bir savunma mekanizmasıdır. Sizi takdir eden insandan zarar gelmez. Sizi takdir ettiğine göre “değersiz olduğunuzu” fark etmemiş demektir. Yani onu “kandırmış” olursunuz sadece. Ama kendinizi kandırmazsınız. Oradaki inanç sapasağlam yerinde durmaktadır.
Değersizlik inancını yerinden sökmek için “değer satın almak”tan çok daha farklı mücadele yöntemlerine gerek vardır.
Bilinçaltı değersiz olduğuna, yani güçsüz ve yetersiz olduğuna inandıkça bu bilgiyi diğerlerinden gizleme çabası içine girer.
Nasıl gizleyecektir? Gizlemek için hangi araçları nasıl kullanacaktır?
Yine çevreden öğrendikleriyle, yaşadıklarıyla ve gözlemledikleriyle.
Hangi davranış bir zayıflık, bir güçsüzlük, bir yetersizlik belirtisi olarak niteleniyorsa o davranışlardan uzak duracaktır. Aksine hangi davranış ya da durum güçlülük belirtisi olarak niteleniyorsa o davranışları benimsemeye başlayacaktır.
Örneğin duygularını göstermek zayıflık olarak nitelendirilirse duygularını gizlemeye başlayacaktır. Başkalarını eleştirmeyi bir güçlülük özelliği olarak nitelerse kendisi de aynı davranışı benimseyecektir.
Güçlü olması gerektiğine, güçlü görünmesi gerektiğine inanacaktır. Güçlü görünmek için toplum tarafından hangi kriterler benimseniyorsa o da o kriterlerin peşinden koşacaktır.
Hatasız olmaya çalışacaktır.
Saygın bir yer elde etmeye çalışacaktır.
Fiziksel olarak kabul edilebilir olmaya çalışacaktır.
Maddi olarak zengin olmaya çalışacaktır.
Toplumun benimsediği rolleri oynamaya başlayacaktır.
Kibar ve nazik görünmeye çalışacaktır.
İyi bilinmeye çalışacaktır.
Başkalarına yüksekten bakmaya başlayacaktır.
Çevrenize bakın. Bir kişi ne kadar eleştirelse, ne kadar kibirliyse, ne kadar gururluysa, ne kadar başkalarını aşağılamaya çalışıyorsa, ne kadar benim bildiğim en doğrudur havasındaysa o kadar güçlü bir şekilde içindeki değersizlik inancını gizlemeye çalışıyordur.
Ne kadar mükemmeliyetçiyse, ne kadar yaptıklarını savunup hatasız olduğuna sizi ikna etmeye çalışıyorsa o kadar içindeki değersizlik inancını gizlemeye çalışıyordur.
Ne kadar başkalarından takdir almaya çalışıyorsa o kadar içinde değersizlik inancı olmadığına sizi ikna etmeye çalışıyordur.
Değersizlik inancından kurtulmanın ilk adımı savunma mekanizmalarımızı fark etmektir.
İlk adım farkında olmaktır. Farkında olmayı istemektir. Kendimizden utanmadan kendi bilinçaltımızın ürettiği savunma mekanizmalarını fark etmek ve kendi bilinçaltımızın hangi mekanizmalarla bizi korumaya çalıştığını anlamaktır.
Dr. Bülent Uran